Dave Trot‘un blogundan Steve Jobs’la ilgili çarpıcı bir hikaye (benim tercümemle):
Küçük bir çocukken bahçede arkadaşıyla oynarken, arkadaşı:
– Sen evlatlıksın. Annemler konuşurken duydum.
– Evlatlık ne demek?
– Annen ve baba dediğin insanlar senin geçerk annen baban değil.
– Gerçek annen baban seni istememiş. Seni vermişler.
Steve Jobs’ın dünya başına yıkılıyor. İstenilmeyen bir çocuk olduğunu öğreniyor. Hayatındaki en önemli 2 insan, sevgilerine en çok ihtiyaç duyacağı insanlar onu istemiyorlar.
Steve göz yaşlarıyla koşarak eve giriyor.
– Ne oldu Steve?
Steve duyduklarını söylüyor ve ailesi:
– Bu doğru. Ama arkadaşının söylediği şekilde değil.
– Biyolojik annen ve baban seni çok seviyordu. Fakat sana bakamayacak durumdaydılar. Buna çok üzülmelerine rağmen, senin için en iyisini yapabilmek için, seni verdiler.
– Seni bu kadar çok seviyorlardı.
Steve’in üvey anne ve babası çocuk istiyorlardı ama sahip olamamışlardı. Bu yüzden mükemmel bebeği seçmeye karar vermişlerdi.
Amerika’daki yetim çocuklardan herhangi birisini seçebilirlerdi. Ve yıllar boyunca aramalar sonunda Steve’i buldular. Ve o kadar seçeneğin arasında onu seçmişlerdi.
Çünkü o tam istedikleri çocuktu.
Bir çok ebeveyn ve çocuğun böyle bir şansı yok. Kendilerine verileni alıyorlar.
Fakat Steve bu kadar seçenek arasından seçildi. Diğer çocukların aksine Steve gerçekten çok özel bir çocuktu.
Steve Jobs, bu olay ve idrak ettiği durumla tüm dünyasının yeniden değiştini söylüyor:
– Güneş bulultarın arkasından çıkıp sıcaklık vermeye tekrar başlamıştı. Ve bu sıcaklık içinde büyümeye başladı.
Hayatının sonuna kadar yapmak istediği her şeyi yapabileceğini biliyordu. Çünkü özeldi. İstenmeyen çocuk değil, seçilmiş kişiydi.
Bu olay Steve’in hayatına rehberlik etti.
Peki ne değişti?
Hala evlatlıktı.
Veriler, durum değişmedi.
Değişen kapsam. Duruma baktığımız açı değişti. Ve bu her şeyi değiştirdi.
Tek kelimeyle, tamamen…
Geceden gündüze, siyahtan beyaza, soğuktan sıcağa, kötüden iyiye. Sadece duruma baktığıyı açıyı değiştirerek.
Bizim de böyle yapıyor olmamız gerek. Ürünümüzü değiştirmekten korkmamamlıyız. Fiyat, kalite, boyut, biçim, isim, dağıtım.
Durumu değiştirmeden ama bakılan yönü değiştirerek.
Shakespeare bunu 400 yıl önce biliyordu:
Hiçbir şeyi iyi veya kötü değil, fakat düşümek öyle yapıyor.
Bu bizim işimiz.
Düşünmek.
[Farketing notu]: Bakış açınızı veya size bakılış açısını değiştirin, dünya değişsin.