Sokakta bir köpeğin kafasını sevdim ve hemen az sonra çocuğun birisi o sakin görünümlü bir köpek tarafından kovalandı. Çocuk hiçbir şey yapmadı ama bariz korkuyordu köpekten.
Biz insanlar için de durum benzer. Hayvanlar kadar iyi hislerimizi duymaya alışık değiliz sadece. Sizi bilmiyorum ama benim için çok tanıdık bazı olaylar:
- Birisiyle tanışırım, görünürde ters bir şey yoktur ama bir şekilde güvenemem o kişiye. Uzun zaman tanıdığım bir insan bile olabilir bu. Hiç yanlış bir şey yaptığını görmesem de güvenmem.
- Başarılı bir insanı ayırt edebilirim, henüz tek bir kelime etmemiş olsa dahi.
Daha bir çok örnek var. Şüphesiz hislerimi yanlış yorumladığım örnekler de var fakat biliyorum ki kararlarımızda rasyonel olmaktan öte, bizi yönlendiren, bize doğru yolu göstermeye çalışan bir etken daha var. Bilinçaltı veya hislerimiz. Ne isim takarsak takalım.
Bunları söylerken, pazarlama, iş dünyasından şu örneği de düşünün:
Bir şirket veya yok yok, bir şahıs diyeyim daha iyi aklınızda canlansın. Bir hata yapılıyor, neyse bu artık, birilerini kötü olarak etkiliyor. Olay, sosyal medyaya düşüyor, herkes tarafından konuşuluyor. Sonra sorumlu şahıs durumu fark ediyor ve hiç gecikmeden, açıklama yapıyor. “Böyle bir durum oldu ve sorumlusu benim, hata yaptım, kusura bakmayın, bir daha olmayacak.”
Sonra sosyal medyadan, oradan buradan birileri bu davranışı alkışlıyor. “En azından dürüstçe cevapladı” diyor.
Ama bir şekilde biliyoruz ki, bu adam dürüst değil, muhtemelen bir çok başka ciddi hataları var fakat o durumu kurtarma derdine. Biz de alkışlıyoruz hatta ama içten içe “Bu doğru gelmiyor bana” diyoruz.
Tanıdık mı?