Geçen gün Demet Akbağ, Açık Radyo dinleyici destek programında kendisinden bahsediyordu (hatırladığım kadarıyla):
Biz anneler babalar ne kadar ilginciz. "Çocuğunuz nasıl?" sorusuna bayılırız. Mesala biz (eşim ve ben) oğlumdan bahsetmekten çok hoşlanırız. Yok kutu dedi, yok bunu yaptı. Dakikalarca sıkılmadan üzerine konuşabiliriz… Karşımızdakinin nezaketen sorduğu ve aslında çok da umrunda olmayan bir konu üzerine…
Evet ama insanız elimizde değil, doğamızda var, sevdiğimiz şeylerden bahsetmeyi seviyoruz.
Aslında bu her zaman bir problem değil. Her ne kadar çok eğlenceli olmasa da, bir yakınımız bizi sevdiği bir şeyi anlatarak sıktığında, onu dinleriz çünkü biz de aynısını ona yapabiliriz.
İş dünyasındaki sorun işte burada: Şirketler bize sürekli sms attıklarında, kendilerini göstermek adına reklamlarla sürekli karşımıza çıktıklarında, bize daha yakın olduklarını sanıyorlar.
Çok yakınımız bile olsa, tek tarafın sürekli dinlemek istemediği şeyleri dinlemeye zorlandığı bir ilişki nereye kadar gider?
Belki de, ilişki başarısını ölçümlemek için şöyle bir çalışma olmalı:
- Şirketim belirli bir süre içerisinde kaç müşteri adayıyla iletişime geçiyor?
- Kaç müşteri adayı şirketimle iletişime geçiyor (negatif veya pozitif)?
İkisinin arasındaki oranı boşverin, eğer 2. soruya verdiğiniz yanıt düşük ise, müşteriyle kayda değer bir ilişkiniz yok demektir. Bu durumda her şeyi gözden geçirme zamanıdır.